Top Social

Image Slider

* Türkiye bu mezarlığın bütün sırlarını derhal çözmeli: Üsküdar Bülbülderesi'ndeki Sabetayist Mezarlığı

Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığında yatanların ezici çoğunluğu bizim aramızda Türk ve Müslüman gibi gözüken ama aslen Yahudi olan ve ibranice isimleri olan hain Sabetayistlerdir.


Selanikliler'in önyargısız ve antisemit gerçek hikayesini öğrenmek için İslam Ansiklopedisi'nin ilgili maddesi ve İbrahim Alaeddin Gövsa'nın "Sabetaycılık" kitabının rehberliğinde sizi bir mezarlık ziyaretine davet ediyoruz. Bülbülderesi-Fevziye Hatun Cami'sinin avlusundan başlayarak ta Fıstıkağacına kadar tırmanan yokuşun sağında özel bir mezarlık bu...



Kimler yatmıyor ki burada... Azra Erhat orada, Yusuf Atılgan orada, "İzmir'de Yunana ilk kurşunu atan" Hasan Tahsin de orada... Meşrutiyette ve Cumhuriyette sanatta, sinemada, basında (Selanik-İzmir Yeni Asır-Sabah), tekstilde, tütün ticaretinde, külliyen ithalatta başı çeken ünlü aileler de orada;İpekçiler, Dilberler, Bezmenler... Mısırlı, Bilgin, Kaptana, (Katibi Umumi Mithat Şükrü) Bleda, Boran, İrişik, (Elçin-Ergin) Telci, İnsel, Ogan, Somay, Duhani, Öğütmen, Kapancı ailelerinin yedi ceddi bu mezarlıkta uyuyor.

Mezartaşlarının hemen hemen hepsi resimli. Kahverengi-beyaz sepya fotoğrafların çoğunda "Foto Osman Hasan" imzası okunuyor. 1930-1950 yılları arasında çok misafir kabul etmiş bir mezarlık bu. Şimdilerde ayda yılda bir gömüleni var.
Selanik'ten, Şam'dan, İzmir'den, Mısır'dan, gelip de orta hallileri Selamsız, Fıstıkağacı, Bağlarbaşı gibi Üsküdar'ın iç semtlerini mesken tutan, zenginleri ise, Bakırköy, Nişantaşı, Teşvikiye'de takılan "Dönmeler"e ait özel bir mezarlık bu. Kitabeti de hitabeti de farklı, "fatiha" talep etmeyen, şekli şemali bir olmayan, "fotoğraflı" bu mezarlıkta halen tükenmiş bir tarikatin 300 yıllık tarihi uyuyor.

Türkiye'de gizli yahudi iktidarı; İçimizde bizden gözüken bir buçuk milyon hain gizli Yahudi bulunuyor

Türkiye yahudi
Türkiye yahudi

Türkiye İsrail münasebetleri konusunda tam bir kafa karışıklığı var. Bazıları one minute çıkışlarına bakarak, iki devletin ilişkilerinin kötüleştiğini sanıyor. One minute, buzdağının su üzerinde göze görünen yüzde bir kısmıdır, yüzde doksan dokuzu görünmez.

İsrail ile Türkiye arasında çok gizli tutulan anlaşmalar bulunmaktadır. Bunlar yürürlüktedir.

BOP çerçevesi içinde ABD Ortadoğu'da bir takım manevralar çevirmekte, Türkiye'yi bu konuda kullanmaktadır.

Türkiye'deki resmî Yahudi sayısı şu anda 15 bin civarındadır. Bunların yanında bir de bir buçuk milyon Kripto Yahudi bulunmaktadır.

* Mustafa Kemal Atatürk'ün Filistin Cephesi İhaneti

Mustafa Kemal Atatürk'ün Filistin Cephesi İhaneti

Filistin cephesinde üç ordumuz vardı. Dördüncü, Yedinci ve Sekizinci ordulardan mürekkep olup, "Yıldırım Orduları" adını alan bu kuvvetlerin cephe kumandanı Liman Von Sanders'di. Dördüncü ordu kumandanı Cemal Paşa, sekizinci ordu kumandanı Cevad Paşa, yedinci ordu kumandanı ise Mustafa Kemal Paşa idi.

(....)

31 Ağustos 1918de bu cephede... o kadar âni bir çöküş vukûa geldi ve bu hal, o derece sür'atli bir hezimete yol açtı ki, kilometrelerce geride bulunan ordu kumandanları bile canlarını güçlükle kurtarabildiler.

Devletimizi Mondros Mütârekenamesini imzalamaya mecbur bırakan bu hezimet esnasında sekizinci ordu kumandanı Cevat Paşa, kalpağını bile alamadan kendisini Şâm'a zor atmıştır.

Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar!

kemal atatürk
kemal atatürk


Yer : Ankara İstasyonu özel kalem binası

Tarih : 10 Temmuz 1923

«10 Temmuz 1923 Ankara istasyonundaki kalem-i mahsus(özel kalem) binasında Fırka nizamnamesini müzakereden(Parti tüzüğünü inceledikten) sonra, Gazi ile yalnız kalarak hasbihallere başlamıştık.

“Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar” dediler. Kendisini hilâfet ve saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan, din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla lâtife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce, şu izahatı verdi:

“Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi(CHP'yi) bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz!”»

---------KAYNAKLAR--------

* Sabetayist Gizli Yahudi Hahamı Şemsi Efendi'nin Asıl adı Şimon Zivi idi. Atatürk'ün hocası gizli bir hahamdı. Tıpkı Atatürk gibi...

Gizli Yahudi Hahamı Şemsi Efendi'nin Asıl adı Şimon Zivi idi. Atatürk'ün hocası kripto hahamdı. Tıpkı Atatürk gibi...


Atatürk'e ilk eğitimini veren, onun zihniyetini, inanç ve aksiyon dünyasını şekillendiren kişi olan Şemsi Efendi( asıl adı Şimon Zvi yada Sevi),  17. asır içinde Yahudi kavmi arasında mesihliğini (kurtarıcı peygamberliğini) iddia eden Sabetay Sevi'nin peygamberliğine inanan, onun dinini öğreten bir gizli hahamdı...

Sabetaycılar yada sabetayistler denilen bu ekole mensup olan Şemsi Efendi, bu okulunu Selanik'ten İstanbul'a taşımış ve Fevziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları adı ile yollarına devam etmişlerdir. Şişli Terakki Mektepleri de bu hain kliğin okulları arasındadır ve en büyük tarikat okullarından biridir.

Müslümanların tarikatları, tarikat okulları, medreseleri, hatta zaruri dini eğitimleri kökten yasaklanırken bu tarikatçılar kendi okullarına zirve yaptırmışlardır.

Kendilerinden gözüktükleri Müslüman Türk milletine, gücü ellerine aldıktan sonra inanılmaz zulümler sergilemişlerdir. Devrin süper gücü İngiltere ile de sıkı bağlar kuran Sabetaycılar, ellerine aldıkları devlet kurumları ile adeta bir devlet terörü estirmişler ve tam altı yüz sene hakim olan Osmanlı kültürünü on sene gibi kısa bir sürede Türk milletinin üzerinden silip atmışlar, ilan edilmemiş sömürge bir Türkiye Cumhuriyeti kurmuşlardır.

Aşağıda okuyacağınız röportaj Murat Menteş tarafından Ilgaz Zorlu ile yapılan bir röportajdır. Ilgaz Zorlu ise Sabetaycı yapıdan gelen ama daha sonra buna itiraz edip, kabullenmeyip mahkeme kararı ile kimliğine Yahudi yazdıran bir T.C. vatandaşıdır. Şemsi Efendi (yada Şimon Zvi)'nin hala yaşayan öz torunudur. Verdiği bilgiler Sabetaycıların iç dünyalarını ve yakın tarihin esrarlarını aydınlatmak adına çok dikkatle incelenmelidir....


Atatürk'ün İlk Mektep Hocası olan Şemsi Efendi'nin yaşayan torunu Ilgaz Zorlu, çok dikkat çekici konulara temas etti.

* Bandırma Vapuru tamamen bir kandırma vapuruna dönüştü

Bandırma Vapuru tamamen bir kandırma vapuruna dönüştü

Gemi nerede gemi? Bandırma'nın hikayesi...

19 Mayıs’ta Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı söylenen gemi nerede? 
Söküp satmışlar. Kim, niçin yaptı derseniz; belgeleri yok ortada...
Peki gemiyi söktünüz, geminin seyir defteri nerede?
O da yok...

Geminin Samsun’dan önce Sinop’a uğradığı söyleniyor. Niye uğradı, kim indi, kim bindi gemiden? Sahi bu seyahat niçin bu kadar uzun sürdü? Yola çıkmak için niçin bu kadar beklendi, o da ayrı bir soru.

Yani Mustafa Kemal, pusulası olmayan küçük bir taka ile, Karadeniz’in dalgalı sularına, Vahdeddin’den ve İngilizlerden gizli bir şekilde çıkmadı! Mustafa Kemal gençlere bir bayram filan da armağan etmedi. Zaten İdman Bayramı vardı, Osmanlı’dan gelen, o da kutlanıyordu, onu 19 Mayıs’la birleştirip yıllar sonra siyaset mühendisleri tarafından bugün bayram ilan edildi. Tıpkı 23 Nisan’ın Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak ilan edilmesi gibi.

Türkiye'de Dinsiz Milliyetçiliği Yahudiler ve Sabetayistler Çıkarttılar

atatürkün hayatı
atatürkün hayatı



"Bu memlekette dinsiz milliyetçiliği, dinsiz Türkçülüğü Yahudiler ve Sabataycılar çıkartmıştır.Yahudiler Türkler için, İslâm’ın dışında ideolojiler, dünya görüşleri icat etmek istiyorlardı."

---- 

Geçenlerde, yayıncılık yapan bir dostum, vefat etmiş bir kimsenin kitaplarının basım haklarını varislerinden almak için müzakereler yapmış. Merhum müsbet bir kimseymiş ama varisleri dinsiz. Ergenekoncu imiş. Konuşma esnasında, milliyetçilik kelimesine itiraz etmişler. Bunda din ve muhafazakârlık var, biz ulusalcılıktan başka bir şey kabul etmeyiz demişler. Bu dinsiz imansız ulusalcılıkta, iç ve dış Yahudilerin hayli tuzu biberi bulunmaktadır.

Bendeniz son 60 yıl içinde hayli milliyetçi tanıdım, bazıları ile yakın dostluğumuz oldu. Hepsi de İslâm’a saygılı idi. Bir kısmı namazlı abdestli dindardı. Bir kısmı dindar olmasa bile dine hürmetkârdı. Asla dinsizlik yapmazlardı.

Bu memlekette dinsiz milliyetçiliği, dinsiz Türkçülüğü (Bütün milliyetçilere ve Türkçülere dinsiz demiyorum. Böyle bir şey büyük haksızlık ve terbiyesizlik olur) Yahudiler ve Sabataycılar çıkartmıştır.

Yahudiler Türkler için, İslâm’ın dışında ideolojiler, dünya görüşleri icat etmek istiyorlardı.

Nedir bu 23 Nisan? Nedir bu andımız? Kimdir bu Reşit Galip Baydur?

23 nisan
23 nisan

Şu bizim başımızın derdi anlı şanlı “Andımız”, hani şu “Orduya sadakat onurumuzdur” geleneği, toplumu devlete ve rejime bağlılık andı içmeye mecbur bırakan uygulama da bu bayramın hatırası..


Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı’nın çocukları kabulü de 1933 23 Nisan’ında Mustafa Kamal’ın başlattığı bir gelenek.. Andımız’ı Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip (Baydur) Bey kaleme aldı. Rodoslu, Fransızcayı Rodos’ta Sen Sabastiyan Şovalyeleri’nin okulunda Saint Sabestian Babtist Collage’de öğrenen, eski İttihatçı, Şeyh Sait’i astıran İstiklal Mahkemesi’nin hukukçu olmayan üyesi. Mustafa Kamal’a kendi ifadesi ile “Tapınırcasına bir iman, sevgi, saygı ve tazimle” bağlıdır. Bu adam aynı zamanda Milli Eğitimde örtünme yasağını ilk getiren adamdır. Bu And da onun eseri. TDK, TTK, Halkevleri ve Türk Ocaklarının şekillenmesinde büyük emeği geçmiş bir isim.. Resmi dil, Resmi Tarih ve Resmi ideolojide onun emeği büyük. Türk-Yunan Mübadele Komisyonu’nda çalıştı. Onun hazırladığı bu and İlk kez 1933 yılında okundu. Türküm, doğruyum, çalışkanım.. 67 yıl olmuş! Çocuk Şenliği böylece devletleştirildi. 1935’teki yasa değişikliğinde çocuk bayramından hiç söz edilmedi. Yalnız resmî ismi konmamış olsa da, Milli Hâkimiyet Bayramı’nın yanında “23 Nisan Çocuk Bayramı”, devlet ve toplum örgütlerinin ortaklaşa hazırladığı programlarla kutlanmaya devam edildi.

Çankaya Köşkü adeta meşhur ve muteber bir kerhaneye dönmüştü


ataturk un hayatı
ataturk un hayatı


Latife’yle boşandıktan sonra Mustafa Kemal (Atatürk)’in zincirleri yeniden çözüldü. Eski fuhşiyat alabildiğine başladı. Çankaya meşhur ve muteber bir kerhâne oldu. Yirmi-otuz kadın birden doluyordu. Sabahlara kadar mum söndü yapılıyordu…

Salih Bozok’la Recep Zühtü İstanbul’da Tokatlıyan’ın arkasında bir ev tuttup bunu kerhane hâline koydular. Hem kendileri eğleniyor hem de kadınların iyilerini seçip Mustafa Kemal’e yolluyorlardı. Karılar Hâriciye vekili (dışişleri bakanı) Tevfik Rüştü’nün evine gidiyor, Gazi de oraya gidip eğleniyordu. Sabahlara kadar türlü fuhuş oluyordu. Hâriciye vekili kerhâneci başı olmuştu. Zararı yok, zaten bu sayede hâriciye vekili olmuştu. Mustafa Kemal boşanınca kadınlar artık doğruca Çankaya’ya Mustafa Kemal’e gidiyor…

Salihin kerhanesi çok zaman işledi. Öyle rezaletler oldu ki, polis kapatmaya teşebbüs etti. Mustafa Kemal’in en büyük arzularının ocağı yıkılabilir mi? Demek rezaletler ne kadar ilerlemişti. Nihayet polis burasını kapatmaya muvaffak olmuştur. Ama aradan yıllar geçti.

Mustafa Kemal Konya’ya gitmiş, orada mektebi ziyaret edip bir öğretmen kadını beğenmiş, almış getirmiş. Onunla bir müddet eğlendi. Sonra Avrupa’ya tahsile yolladı. Milletin parasıyla fahişelerine ihsan…

İzmir’e gitmiş, orman memurunun mektebe giden küçük kızı Afet (İnan)’i beğenmiş, almış getirmiş. Hadi ona da fuhuş… Sonra onu da İsviçre’ye tahsile yolladı. Vaktiyle metresi Fikriye’yi de göndermişti. Onun usûlü bu…

Nerede kız görüp beğenirse eşkiya gibi omuzlayıp götürüyor. Hem de mekteplerden… Ne fecî! Evvelce bir gece Ankara Darülmuallimâtını da basıp bir kız kaçırmıştı. Adam hırsız eşkiya…
Şimdi bu Afet (İnan) yanında, en gözdesi… Muallim(öğretmen), müverrih(tarihçi) olarak bulunduruyor.

İş sade böyle değil. Her taraftan kendisine kadın takdim edenler var. Bir avukat Lütfi var, karısı Bulgar’mış. Çok güzelmiş. Karısını takdim etmiş, baron işi gibi imtiyazlar almış. Şimdi böyle kadın yağmuru var, Çankaya’ya yağıyor…

* Atatürk Sübyancı mıydı?

Atatürk Sübyancı mıydı? Zsa Zsa Gabor

Kanuni'nin cinsel hayatı ile ilgili tartışmalar sürerken bu kez de Atatürk'ün cinsel hayatı tartışılmaya başlandı.

Show TV'nin Kanuni Sultan Süleyman'ın hayatının anlatıldığı yeni dizisi Muhteşem Süleyman ile ilgili tartışmalar sürerken, bu kez de Atatürk'ün cinsel hayatı tartışılmaya başlandı.

Kanuni Sultan Süleyman'ın yatak odası ile başlayan tartışmalar, televizyon programlarında tüm padişahların cinsel hayatlarının sorgulanmasına kadar uzadı. Kimi tarihçiler, bunun o dönemlerde normal bir durum olduğunu ve günümüzle kıyaslanmaması gerektiğini belirtirken, bazı kesimler de bu tartışmaları farklı alanlara çekiyor.

ATATÜRK'ÜN CİNSEL HAYATI TARTIŞLIYOR
Televizyon kanallarında padişahların cinsel hayatı tartışırken, internette ise bambaşka bir tartışma başladı ve Atatürk'ün cinsel hayatı mercek altına alındı.

İnternetteki tartışmalar ise, Atatürk ile 15 yaşındayken 5 yıl boyunca birlikte olduğu ve bugünlerde bacağı kesileceği açıklanan ünlü yıldız Zsa Zsa Gabor üzerinden yürüyor.

Hangisi Hain? Sultan Vahideddin mi? Yoksa Mustafa Kemal Paşa mı?

atatürk oyunları
atatürk oyunları



Resmî tarihin Sultan Vahdettin saplantısı

Kemal Paşa,İstanbul’da kendi parasıyla çıkardığı "Minber" adlı gazetesinde işgalci İngiliz kuvvetlerini tebrik edip, alkışlamış; 17 Kasım 1918’de aynı gazetede çıkan söyleşisinde"İngilizlerden daha hayırhah (iyiliksever) bir dost olmayacağı" mesajını vermiş, ertesi gün çıkan Vakit gazetesinde ise "Britanya hükümetinin Osmanlılara karşı olan iyi niyetlerinden şüphe etmediğini" söylemiş ve dahi "Muhataplarımızla [yani İngilizler, Fransızlar vd.] anlaşmak lazımdır" demiştir.


Karabekir'in hatıratında Vahdettin

Kazım Karabekir’in kitaplarının dahi sansüre uğradığını,yakıldığını bilmeyen yoktur!

Karabekir Paşa’nın Erzurum’a gitmeden önceki 11Nisan 1919 Sultan Vahidettin Han’la görüşmesi sırasında Sultan, "Paşa, ben ve millet sizlerden ümitliyiz... Hayır dualarım ve niyâzlarım sizinle beraberdir"demiş,Karabekir Paşa’da, "Kumandan ve asker evlatlarınızla bütün millet zât-ı şahaneleri etrafında bir kalp ve bir kafa gibi toplanabilir şevket-meâb."Görüşme bitip Karabekir Paşa dışarı çıktığında,Kemal Paşa onu heyecanlı bekliyordu ve sordu: “Neler konuştunuz? “Karabekir, Padişah'ın kendisini hayır dualarla yolculadığını anlatınca Kemal Paşa şu anlamlı tespiti yapar oracıkta: “Sen Erzurum'a yerleşince vatanın üç uç noktasında üç temel dayanak noktası teşekkül ediyor.”

Peki Kemal Paşa yukardaki sözünde ne demek istiyor?Çok açık: Vahdettin ve İstanbul hükümeti daha önce Cafer Tayyar Paşa'yı Edirne'ye, Ali Fuat Paşa'yı Ankara'ya gönderdikten sonra üçüncü büyük kozunu oynamış ve Karabekir Paşa'yı Erzurum'a tayin ettirmeyi başarmıştır. Böylece direnişin Edirne, Ankara ve Erzurum ayakları tamamlanmış, sıra bunları toparlayacak ve organize edecek bir genel müfettişliğe gelmiştir ki, bir ay sonra bu göreve olağanüstü yetkilerle padişahın yaveri olan Kemal Paşa atanacak ve 15 Mayıs 1919 günü yine Vahdettin'le görüştükten sonra dördüncü ve merkezÎ ayağı oluşturmak üzere Samsun'a doğru yola çıkacaktır.Nitekim bu görüşmeyi sonraları Falih Rıfkı Atay'a anlatan Kemal Paşa, Sultanın kendisine; "Şimdiye kadarki başarılarınızı unutun, asıl şimdi yapacağınız hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa, devleti kurtarabilirsin"dediğini nakletmiştir. Öyleyse soralım: Bizzat Karabekir ve Kemal Paşa'nın ağzından yaptıkları anlatılan Vahdettin nasıl hain olabiliyor?
  
İngiliz gizli vesikaları ne diyor?

İçkiyi haram kabul eden bir milletin önünde keyif ile içki içen adam: Mustafa Kemal Atatürk.

atatürk sözleri
atatürk sözleri


Müslüman milletin gözü önünde içkinin kötülüğünü ve haramlığını bir kenara iterek büyük bir iş yapıyormuş gibi kadeh kaldıran bir lideri tarih ender kaydeder. Çünkü bir baba bile çocuğunun gözü önünde içki içmekten haya eder. Ama bu sarhoş, bunu zevkle yapmıştır. 

Mahmud Esad Bozkurt anlatıyor: 

"Bir akşam, birden Saray‘dan kalkarak Gülhane Parkı‘nda Halk Parti‘sinin verdiği bir açık hava toplantısına gittiğimiz zaman orada toplanan onbinlerce insana harf inkîlabını müjdelemiş ve bu esnada ayağa kalkarak millete hitaben: "Arkadaşlarım! Bu elimdeki rakıyı evvelce padişahlar da halifeler de içerlerdi. Fakat onlar saraylarında, dört duvar arasında içiyorlardı. Ben ise aziz milletimin önünde ve onun şerefine içiyorum!‘ diye kadehini kaldırdığı zaman, halkın alkış tufanı arasında Sarayburnu dakikalarca çınlamıştı." (2) 

Buna alkış tutan zavallılara yazıklar olsun! M. Kemal Atatürk, gece hayatını çok seven, devamlı alkol kullanan biriydi. Bu hususta Ş. S. Aydemir şunları söyler: 

* Nerede bu Atatürk'ün akrabaları?

Nerede bu Atatürk'ün akrabaları?



On kasım” olur da “10 Kasım” yazılmaz mı? Adettendir.. Mustafa Kemal’le ilgili aslında kimsenin fazla bir bilgisi yoktur.. Aslında resmi tarih açısından sorun yok.. Siz 1. İnönü Savaşı oldu mu, olmadı mı diye tartışadurun, Harp Tarihi Akademisi’nde 500 sayfalık 1. İnönü Savaşı’nın bütün detayları vardır..

Her 10 Kasım’da hep İnönü’yü düşünürüm.. Sahi 10 Kasım gecesi İnönü niçin Mustafa Kemal’in yanında değildir?. Ya da nerededir?. Sahi Mustafa Kemal vasiyetinde niçin İsmet Paşa’nın çocuklarına filan okul harçlığı verilmesini vasiyet eder? Mustafa Kemal gibi bir şahsın vasiyeti gerçekten bize açıklanan kadar mı?

“Saat 9’u beş geçe / Atam Dolmabahçe’de!” Sakın Mim Kemal Öke o sabahın gecesinde biraz nefes alsın diye Boğaz’a açılmış olmasınlar.. Ve daha gece yarısı olmadan Mustafa Kemal yatağına bitkin şekilde uzanmış olmasın ve kendinden bir daha haber alınmamış olması ihtimali yok mu?

Kemalistlerin Mustafa Kemal’e yaptığını, sanırım muarızları ona yapmamıştır..

Mustafa Kemal’in vasiyetini açıklayabilir misiniz? Ya da Latife hanımın mektuplarını, anılarını yayınlasanıza.. Nutuk’u tahrif edenler, Mustafa Kemal ve ailesine sansür uygulayanlar bunlar değil mi?

Güya CHP, Mustafa Kemal’in mirasını koruyor.. Hayır korumuyor, sadece mirasını ve siyasi rantını tüketiyor o kadar.. Nutuk’u sadeleştiriyoruz diye tahrif edenler de bunlardı. Ama Mustafa Kemal’i Kemalistlerin elinden kurtarmak mümkün olmadı..

Mustafa Kemal, Ergenekoncuların elinde, İlhan Selçuk, Balbay taifesinin Cumhuriyetçilerinin ve CHP’lilerin elinde toplumun milli değerlerine, inancına, kültürüne, kimliğine karşı daima tehdit olarak kullanılmaya çalışıldı.. ADD’ye, ÇYDD’ye baksanıza.. En Atatürkçü geçinen paşalar Ergenekoncu çıkmadılar mı? Batılıların “Bizim çocuklar” dediği darbeler hep Kemalizm adına yapılmadı mı?

Osman Nuri Çerman, 1960’larda “Türkün dini Kemalizm’dir” diye bir kampanya başlatmıştı.. Laik bir adamı, birinin Peygamberi ilan etmeye kalktı birileri.. Onun için ölümünün ardından Behçet Kemal Çağlar bir de “mevlid” yazdı ona.. Ellerinden gelse, Kur’an-ı Kerim’den ahkam ayetlerini çıkartıp yerine Nutuk’tan parçalar koyacaklardı..

İşe bakarsanız, Mustafa Kemal türbeleri yasakladı, Kemalistler ona türbe yaptılar. Hem de ne türbe.. Mehmet Doğan’ın deyişi ile “M. Kemal’in arzusu olmamasına rağmen, Anıtkabir’i inşa ederken bir putperest Yunan tapınağını kopyalamaktan da çekinmediler!”

“Kabe arabın olsun Çankaya bize yeter” diyen de vardı, “Anıtkabir Kabemiz” diyen de.. “Bu taş daha kutsaldır o Kabe’nin taşından” diyerek “ilah gibi bir heykel” diye Mustafa Kemal’in heykelini işaret eden de! (Bakınız, Cumhuriyetin 15. Yılı Şeref kitabı. CHP Yayını. Cumhuriyet Matbaası-İstanbul) Mehmet Doğan da zaten yazısının başlığını onun için olmuş olsa gerek “Tapınak mı, Türbe mi?” koymuş..

Mustafa Kemal Cumhuriyeti kurdu ama Kemalistler onu, ancak monarşilerde olan ve zaten tek adam rejimi olduğu için monarşi denildiği halde Mustafa Kemal’i “tek adam” ilan ettiler.. Birilerinin daha Cumhuriyetin 10. yılında Mustafa Kemal’e “Führer” diye kartvizit bastırdığını ve 10. Yıl albümüne Hitler’den mesaj alındığını biliyor muydunuz? Führer, biliyorsunuz, Almanca’da “ulu önder” demek.. Bununla kalsalar iyi, bizimkiler bir anda Almancı olup, Hitler gibi bıyık bıraktılar.. Geçen gün yazmıştım bunu bir vesile ile.. Aslında CHP, TSK ve ADD ile Cumhuriyet gazetesi ve İP’in elinden kurtulmadan Mustafa Kemal’e rahat yok!

Merak ediyorum, bugünkü tartışmalara adı karışanlar nasıl Anıtkabir’e çıkıp o defteri imzalayacaklar?.

Birileri bu konuyu vesile ederek ortalığı karıştırmak isteyecektir yine.. Kimileri de mangalda kül bırakmayacaktır. Kimileri için ise Anıtkabir artık bir ağlama duvarıdır.. 29 Ekim’le 10 Kasım arası bizim ulusalcılar sokağa çıkacaklardı.. 10 Kasım geldi, bir şey yok.. Akıllandılar mı, yoksa artık kimseye sözleri mi geçmiyor bilmiyorum.. “ ‘Atatürk Tanrı’dır, üşümez, acıkmaz, yorulmaz ve de eleştirilemez’ yaklaşımı genç kuşakları Atatürk’ten uzaklaştırdı. Bıktırdı” diyor Engin Ardıç yazısında.. 10 Kasım günü, okulda koşup güldükleri için ceza aldıklarını anlatıyor. 10 Kasım günü sinemaların, eğlence yerlerinin, meyhanelerin kapanmasını eleştiriyor.. “Sözde Atatürkçülük adına yapılan saçmalıklara ve rezilliklere de karşı çıkacağım” diyor haklı olarak, örnekler veriyor.

Güneş Dil teorisini hatırlayan var mı artık? Ya da gerçekten 6 okun tamamını savunanı sormuyorum, bir çırpıda bu “6 umde”yi sayacak kaç kişi var aramızda?. Kaç kişi Halkçılık ve Cumhuriyetçilik arasındaki farkın ayırdında, bana söyler misiniz? Hem de bu kadar çok “Atatürkçülük” yapılmasına rağmen.. Karga kovalamaktan başka akıllarda kalan ne var, ailesini bile bilmiyoruz Mustafa Kemal’in. Dede, amca, teyze, hala, kim bunlar? Nerede yaşıyorlar?. Ne haldeler?. Açık oy gizli tasnifi savunan var mı bugün?. İstiklal Mahkemeleri’ni savunan kaç kişi kaldı?. Kemalistler “Ulusalcı” kadroların elinde perişan oldular bugün..

Mustafa Kemal Trablus’tan gelip, Sofya’ya giderken uğradığı Bad Godesberg’de İbrahim İhsan’ın yanına niçin gitti? Kim bu İbrahim İhsan? Bunu, Trablus’ta İtalyan topçusunun açtığı bir ateş sonucu, bir şarapnel parçasının, girdikleri sipere çarpıp, fırlattığı kireç taşı Mustafa Kemal’in gözüne çarptığında onu tedavi eden Sadi Borak’a sormak gerekti. “Borak” bu soyadı niçin aldı biliyor musunuz?

İbrahim İhsan hakkında İngiliz arşivlerinde ne gibi bilgiler vardır, bakmak gerek..

Kurgulanmış bir resmi tarihin ne kadar gerçek olduğu ortada.. O zaman asıl kurgulanan siyasi gerçek neydi? Bunu düşünmek, araştırmak da size kalıyor.. Mustafa Kemal’i tabulaştırmak isteyenler bana kalırsa asıl bu gerçeği gizlemeye çalışıyorlar.. Onun için Mustafa Kemal’le ilgili bilgi ve belgelerin, Latife hanımın evraklarının açıklanmasına karşı çıkıyorlar.. “Çünkü o zaman tarihi yeniden yazmak gerekebilir” diye düşünüyorlar.. Sahi, Abdurrahim Tunçak evlatlık mıydı, ya da oğlu mu? Tunçak o serveti nasıl elde etti? Can Dündar’a sormak gerek. O konuştu son olarak.. O bir sır!

Herkes eline bir şecere alıp çıkınca işler daha da karışıyor. Her gün biri bir iddia ortaya atıyor. Mustafa Kemal’in ailesini arıyoruz! Atadan, Atatür. Murat Bardakçı akrabalık ilişkisi ile ilgili şu soyisimleri veriyor: Söğütlügil, Orcay, Kanıpak, Anul, Özdamar, Evyapan, Altay, Apaydın, Gülenç, Erbatur, Yorgancı, Tosun ve Eke. Dr. Ali Güler’in “Karamanlı Sarı Paşa”sında anlatılanlar ne olacak şimdi? Aslında kim ne söylerse söylesin; yeter ki söylesin. Gerçeği bu söylenenlerden damıtacağız..

Mesela artık Şemsi Efendi’nin kim olduğunu, o mektebin nasıl bir mektep olduğunu biliyoruz..

Devletin Mustafa Kemal üzerindeki ipoteği kalksa, onun mirasını koruduğunu söyleyen CHP bu gerçeklerin açıklanmasını engellemese gerçekle yüzleşeceğiz.. Bir 10 Kasım’da daha bir ulus kendi tarihine ilişkin gerçekleri arıyor.. Ve her on kasım bu talebimizi dillendirmek için artık yeni bir vesile oluşturacaktır..

Bardakçı diyor ki; “Bu sene Atatürk’ün doğumunun 128., hayata veda etmesinin 71., Cumhuriyet’in ilânının da 86. yıldönümü..  Başka türlü ifade edeyim: Atatürk’ün doğumunun üzerinden 128, vefatından buyana da 71 sene geçmiş. Şimdi kendi kendimize bir soru soralım ve cevabını bulmaya çalışalım: Aradan geçen bu uzun seneler zarfında Atatürk’ün tam bir şeceresi, yani soyağacı çıkartılıp yayınlandı mı? Yani hem anne hem baba tarafından ailesinin nerelere uzandığı, dedelerinin, amcalarının, halalarının, dayılarının kimler olduğu, bu aile büyüklerinin soylarının devam edip etmediği, Atatürk’ün şu anda hayatta bir akrabasının yahut akrabalarının bulunup bulunmadığı hususlarında konuyu tam olmasa bile tama yakın şekilde ele alan bir çalışma yapıldı mı? Merak edip aradığınız takdirde bulamazsınız, zira böyle bir çalışma her nedense yapılmamıştır ve yoktur!”

Selam ve dua ile.

Abdrurrahman Dilipak
 Gazeteci Yazar
Yeni Akit 

Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım'da ölmedi

atatürk hayatı özet
atatürk hayatı özet


Atatürk 9 Kasım'da mı öldü?

Siz Muammer Kaddafi'yle uğraşadurun, benim önümde çok daha ilginç bir konu var. "Profesyonel" açıdan daha uygun düşerdi ama kasım ayını bekleyemeyeceğim, kimse kusura bakmasın.

ATATÜRK İÇİMİZDE YAŞIYOR DİYENLER OKUMASIN

Latife Hanım'ın kızkardeşinin torunu Mehmet Sadık Öke, Atatürk'ün 9 Kasım'da öldüğünü söylemiş. ("Atatürk ölmedi, içimizde yaşıyor" diyecekler bu yazıyı hiç zahmet edip okumasınlar.) Sayın Öke 44 yaşında. Bu iddia, birinci elden tanıklık değil, aile içinde konuşulanlardan ve herhalde Latife Hanım'ın kızkardeşi, anneannesi Vecihe Hanım'dan duyduğu bir şey...
Dört ay önce yayınlanan çarpıcı bir kitabı fırsat bulup da ancak okuyabildim:

"Teyzem Latife"... Yazar Fatih Bayhan'ın Mehmet Sadık Öke'yle yaptığı bir"nehir-söyleşi"... Bu tür kitaplar, çok rahat ve hızlı okundukları için son yıllarda çok moda.

ATATÜRK'ÜN BOŞANMA SÜRECİ

* Mustafa Kemal Atatürk'ün sevgilisi Fikriye intihar etmedi öldürüldü

Mustafa Kemal Atatürk'ün sevgilisi Fikriye intihar etmedi öldürüldü


Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor. 

Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı. 

Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye dinî nikâh kıymış mıydı? Bugün mezar yeri dahi bilinmeyen bu alımlı kadın üzerine bu zamana kadar çok şey söylendi. Ancak Fikriye’nin hayatının önemli bir kısmı sır olarak kalmaya devam etti. Bu alanda yeni bir çalışma ile Fikriye’nin hayatındaki sır perdesi kısmen aralanıyor. Yazar Fatih Bayhan’ın “Fikriye Hanım” adını verdiği çalışma bu manada bir ilke imza atacak nitelikte. Pegasus Yayınları’ndan çıkacak kitapta, “Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü” kanaatini güçlendiriyor. Ayrıca Fikriye Hanım ile Atatürk’ün gizlice imam nikâhı kıydığı ilk kez ortaya çıkarılıyor. Diğer bir nokta ise Atatürk’ten hamile kalan Fikriye’nin çocuk aldırdığı iddiası…

Fatih Bayhan, Fikriye’nin sandukasını ilk kez açarak tabir yerindeyse bu gizemli kadının mahremiyetine girdi. Yazar, Fikriye ile ilgili çeşitli kaynakların yanı sıra o günlerde Atatürk’ün yakın çevresinde bulunmuş kişilerin anlatımlarını ve dönemin yazışmalarını inceleyerek çalışmasını pekiştirmiş.

FİKRİYE ATATÜRK’ÜN NİKÂHLI EŞİYDİ

" Hocaları Toptan Kaldırmalı, din ve namus telakkisini kaldırmalıyız " - Mustafa Kemal Atatürk

Atatürk oyunları
Atatürk oyunları


Kazım Karabekir şöyle anlatıyor:

10 Temmuz 1923 Ankara istasyonundaki kalem-i mahsus binasında Fırka nizamnamesini müzakereden sonra, Gazi ile yalnız kalarak hasbihallere başlamıştık. “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar” dediler. Kendisini hilafet ve saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan, din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla latife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce, şu izahatı verdi: “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz!“

Bkz. Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası,
Atatürk-Karabekir, Yayına hazırlayan: İsmet Bozdağ, Emre Yayınları, Aralık 1991, s.143.
Aynı hatıraları Uğur Mumcu “Kazım Karabekir Anlatıyor” ismiyle neşretmişti. Oradaki ifade şöyledir:

“Bunun için önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız.” İsmet Bozdağ ifadeyi kendine göre yumuşatmış olabilir. Devam edelim:


Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı ne olurdu?

atatürk ün kronolojisi
atatürk ün kronolojisi

İşgal Kaldıralamasaydı, Vatanımızı işgal altında tutan düşmanlar neler yapardı, yapmak isterdi?


1- Siyasi gücüde içinde bulunduran hilafeti derhal kaldırırlardı.

2- Hemen eğitime müdahale eder, gençliğin tarihlerini unutmaları için harf devrimi yaparlar, ülkenin alfabesini kendi harfleri olan Latin- Grek harfleri yaparlardı.

3- Ülkemizin kendi takvimi olan hicri takvimi ortadan kaldırıp bir kilise takvimi olan Gregoryan takvimi olan Miladi Takvimini yürürlüğe koyarlardı.


4. Ülkemizin içinde var olan Kur'an esaslı yasaları kaldırır, onun yerine batının çeşitli yerlerinden ithal hukuk yasalarını bu ülkeye zorla dayatırlardı.


(Medeni Kanunumuzu İSVİÇRE'den, Ticaret kanunumuzu ALMANYA' dan,Ceza Kanunlarımızı İTALYA' dan alırken, sayı numaralarına kadar sadık kaldığımızı biliyor muydunuz?)

5- Kılık kıyafet devrimi yapıp, her türlü kültürel asimilasyonla, ülkedeki insanları "Batının" olan kendi giyim kuşamlarına zorlar, ve bu kurallara uymayanları asarlardı, keserlerdi, idam ederlerdi.

* Mustafa Kemal Atatürk'ün diktatörlüğü saklanıyor

Mustafa Kemal Atatürk'ün diktatörlüğü saklanıyor



Okula giden çocuklara rastladım dün yollarda.

Onlar için çok üzüldüm.

Zavallı "eğitim mahkûmları", hayatlarının en güzel, en eğlenceli olması gereken yıllarını, daha sonra unutacakları bir sürü saçmalığı öğrenmek, ciddi bir "beyin yıkamasından" geçmek, kişiliklerini, tek tip adam yetiştiren "tornaya" teslim etmek için harcayacaklar.

"ZİHİNLERİNE BU YALANI KAZIYACAKLAR"

Gidecekleri okulların birinci amacı, onlara "ulu önder" Atatürk'ün müthiş bir adam olduğunu, hiç hata yapmadığını ve Türkiye'yi sadece Atatürk'ün yaptıklarını tekrar etmenin kurtaracağını ezberletmek, zihinlerine bu yalanı kazımak olacak.

Cumhuriyet tarihi boyunca okullar bunu yaptılar.

Dün yazıişleri toplantısında Tuğba, çocukluğunda en büyük korkusunun "Allah mı daha büyük, Atatürk mü daha büyük" sorusuyla karşılaşmak olduğunu, çocukken hangisinin daha büyük olduğuna bir türlü karar veremediğini anlatıyordu.

Çocukları bu tür korkulara iten bir eğitimden geçti insanlar bu ülkede, hâlâ da geçiyorlar.



BİZDEKİ EĞİTİMİN AMACI

Yeni Milli Eğitim Bakanı bazı değişiklikler yapmaya çalışıyor ama dün Kürşat Bumin'in yazısında yer verdiği YÖK Kanunu'nun girişi "yükseköğrenim"in amacını anlatmaya şu maddeyle başlıyor:

"1- Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı..."

Gerisini yazmaya bile gerek yok, birinci amacı bu olan bir üniversiteden çıkacak insanların "özgür düşünceli" bireyler olması mümkün mü sizce?

* Atatürk'ün Öz Oğlu Var mı?

Atatürk'ün Öz Oğlu Var mı?



Atatürk’ün gerçek oğlu olup olmadığı tartışılan Abdürrahim Tuncak’ın kızı Nuray Çulha konuştu ve ortaya tam anlamıyla şok iddialar attı.
Mustafa filminin yankıları sürüyor. Atatürk’ün 8 yaşında Van’da evlat edindiği anlatılan Abdürrahim Tuncak’ın kızı Nuray Çulha, filme itiraz etti: “Babam 1908 doğumlu. Üç aylıktan itibaren o evde. 5 yaşında sünnet edildiğinde Zübeyde Hanım’ın yatağında çekilmiş sünnet fotoğrafı bile var”
Can Dündar’ın yönettiği “Mustafa” filminde, Atatürk’ün 1916’da Doğu’da görevliyken 8 yaşındaki Abdürrahim’i evlat edindiği anlatılıyor ve Halep’te ikisinin birlikte çekildiği fotoğrafa yer veriliyor. Ancak, bu bilgilerin yanlış olduğunu iddia eden Abdürrahim Tuncak’ın kızı Nuray Çulha, VATAN’a çarpıcı açıklamalarda bulundu. 62 yaşındaki Nuray Çulha "Babam 3 aylıktan itibaren Atatürk’ün evindeydi“ dedi.


Atatürk babanızı 1916’da evlat edinmedi mi?
Babam 1908 doğumlu. Atatürk’ün annesinin Kuran’ında yazıyor. Zübeyde Hanım, babamın doğum tarihini Kuran’a kaydetmiş. ”Abdürrahim 1908“ diye yazıyor. Bir de kızı Naciye’nin ölüm tarihini yazmış. Atatürk’ün Naciye isminde bir kızkardeşi ölüyor veremden. Onun ölümünden sonra Akaretler’deki eve geliyorlar.
Yani 8 yaşından çok önce Atatürk ile birlikteydi.
Atatürk’ün babamla resmi 1917’de çekilmiş. Babam 1908’de doğduysa, 1917’de 9-10 yaşında oluyor. Babam kendini bildiği zaman Akaretler’de Atatürk’ün evinde buluyor. 3 aylıktan itibaren o evde.
Babanız ne zaman evlat edinilmiş?
Evlat edinilmiş diye bir şey yok. Babamın Akaretler’deki evde sünneti yaptırılıyor. 5 yaşındayken sünnet yatağında çekilmiş resmi var.
Atatürk'ün manevi değil de gerçek oğlu olduğu iddia edilen
Abdürrahim Tuncak. Tuncak'ın Atatürk ile ciddi benzerliği de
 dikkatleri çekiyor ve tartışmaları alevlendiriyor...
Yani kendi oğlu mu?
Ben böyle bir şeyi söylemeye söz sahibi değilim.
Peki Atatürk ile resmi nasıl çekilmiş?
Atatürk annesi Zübeyde Hanım’ı Halep’e çağırıyor ve ’çocuğu da al gel’ diyor.
Neden çağırıyor?
1917’de kum fırtınasında kör oldu diyorlar. Anne çok üzülüyor. Atatürk telgraf üstüne telgraf çekiyor ve’Bir şeyim yok. Ama müsterih olmak istiyorsan çocukla bana gel’ diyor. Kara trenle 10 günde Halep’e gidiyorlar. Oraya ulaştıklarında Atatürk ’Bak diyor gözüm görüyor, hiçbir şeyim yok’ diyor. Bir hafta kalıyorlar. Ordunun terzisi babama oranın yerel kıyafetini dikiyor. Atatürk ”Şimdi resim çektireceğiz, tam asker oldun ama tabancan yok“ diyor. Kendi tabancasını çıkarıyor ve babamın beline takıyor. O zaman fotoğraf makinesi bir tek ordunun doktorunda varmış. Doktor resmi çekiyor. Yani Halep’te evlatlık alınma diye bir şey yok. O zamana kadar zaten o evde yaşıyor, okullara gidiyor. Ben Atatürk’ün kızkardeşine babaanne derdim, onun arzusu üzerine.
Neden?
Karıştırmayın. Bundan yıldığımız için babam gazetecilerden uzak durdu. Babamdan ne duyduysam onu söylüyorum. Babam öldüğünde güzel bir cenaze merasimi oldu Bebek Camii’nde. İstanbul Belediye Reisi Tayyip Erdoğan bana dedi ki ’Daha büyük bir camide daha güzel bir şekilde yapalım merasimi.” Ama babam istemedi. Ancak bilenler geldiler. Cenazede üniversite rektörleri ve çok basın vardı. Orada bana çok sual soruldu neden açıklamıyorsunuz diye ’Konuşmuyorum acım büyük Mete Akyol ile konuşun’ dedim.