Acıdan inliyorlardı. Çocuk ve kadın çığlıkları birbirine karışmıştı.
Kaçmışlardı. Dağdaki mağaralara sığınmışlardı. Aralarında erkekleri yoktu. Kadınlar, hamile kadınlar, ihtiyar kadınlar, küçücük bacak kadar çocuklar ve bir de henüz emzikte bebeler vardı.
Arkalarından yetiştiler. Mağaralarda olduklarını belirlediler. "Dışarı çıkın, teslim olun, devlete asi olmayın!" bile demediler. Zaten hiçbirinin elinde silah yoktu ve fiilen devlete isyan halinde de değillerdi. Devlete isyan suçu işleyenler erkekleriydi, kocalarıydı, babalarıydı, erkek kardeşleriydi. Onlar elini tetiğe hiç sürmemişti.
Komutan emri verdi. Askerlerden biri el bombasının pimini çekti ve mağaranın içine attı. Korkunç bir patlama oldu. Her taraf kopmuş baş, kol, bacak, etrafa yayılmış iç organ ve kan doldu.
Yine de sağ kalanlar, yaralı olanlar vardı. İnleme sesleri geliyordu. Emir gereği bir el bombası daha atıldı. Bir korkunç patlama daha... Sonra sesler kesildi. Devlete isyan edenler hak ettikleri (!) sertlikte karşılığını bulmuşlardı.
Aynı anlarda, köy meydanında yakalanıp kaçamamış olanların da kimisi önce kurşunlanıp kimisi ise hiç kurşunlanmadan diri diri ateşe atılmış yakılıyorlardı. Aralarından bir genç erkek "Komutanım! Yapmayın bana kıymayın. Ben bu ahaliden değilim. Ben dışarıdan geldim. Mektebin muallimiyim" diyor ama kimse dinlemiyordu. Önce aklını alacak sertlikte bir dipçik darbesi yedi, sonra kendini cayır cayır, cehennemi bir ateşin içinde yanarken buldu.
Az ötelerde dere kenarında yorgun düşmüş on küsur isyancı(!) çocuk da yakalanmışlar ve korkudan ağlaşıyorlardı. Komutan gereğinin yapılmasını emir etmiş ama hiçbir asker emre itaat etmiyordu. Aralarından en kara suratlı, en şekilsiz ve vicdansız olanı çağırıp "Gereğini yap" dediler. Hepsini tek tek öldürdü.
Sene 1938 idi, yer Dersim...
Cumhurbaşkanı Sabetaycı Yahudi Kamal Adıtürk, Boşbakan ise Siyonist zihniyetli, Amerikan casusu ve İsrail'in gerçek kurucu kadrosundan olan gizli Yahudi Celal Bayar'dı.
Genel Kurmay başkanı, gizli Yahudi şeyhi Küçük Hüseyin Efendi'nin müridi ve kendisi de gizli Yahudi olan Fevzi Çakmak'tı.
Fevzi Çakmak, ölünce Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarının yanına defin edilecek, onlarca yıl sonra Türkiye'nin baronu Yahudi ve 33 derece Mason Üzeyir Garih de Küçük Hüseyin Efendi ile Çakmak'ın mezarlarının arasında bir başına ölü bulunacaktı. Suç, İçimizdeki İsrail'in medyası tarafından önce ayakkabı boyacısı bir çocuğa, tutmayınca iki genç kıza, bu da tutmayınca esrarkeş bir asker olan Yener Yermez'e yıkılacak, Yermez'e "Üstlen, beş milyon dolar cebinde" denilecekti.
Garih'in cesedinde ise, Masonik ritüeller ile infaz edildiğinin ve cezalandırıldığının alametleri görülecek, BOP'a gereğince hizmet etmeyip Masonlukla paralel bir faaliyet içinde özenle büyütülen ve o tarihlerde art arda onlarca ünlü mason sanatçının bile dahil edilip reklamlarının yapıldığı The Cemaat'ı bu yolda gereğince kullanamadığı, Armagedon'a gereğince hizmet edemediği, dünya genelinde bütün şiddeti ile devam etmekte olan Yahudi iç çekişmelerinde yanlış safta yer tuttuğu ve büyükleri ile restleştiği gerçeği ise, daha da sonraları gün yüzüne çıkacaktı.
Dönelim geri... Evet sene 1938, yer T.C. sınırları içerisindeki Dersim idi. Bir devlet terörü, bir katliam yaşandı. Resmi tarihe, resmi yalanlarla geçildi. Gayr-i resmi tarihte ise milyonlarca insan "Türkler, Kürtleri ve Alevileri katletti" diye inandı, böyle anlattı durdu. Oysa katliamdan resmen sorumlu olanlar ve devletin başında olanlar kesinlikle Türk ve Müslüman olmadıkları gibi, katledilenler de kesinlikle Kürt ve Müslüman değillerdi.
Dersim kahramanı olarak pazarlanan ve ilk Türk(!) kadın pilotu olarak yutturulan Sabiha Gökçen bile gizli bir Ermeni idi, katliamda katledilenlerin çoğu gibi...
Birkaç yıl evvel Dersim derinlemesine tartışıldığı sıralarda, siyasi parti liderlerine kadar herkes bu tartışmaya dahil olduğu zamanlarda bile, MHP genel başkanı gizli Ermeni Devlet Bahçeli de, CHP genel başkanı ve Dersimli Yemuş Hanım'ın oğlu gizli Ermeni Kemal Kılıçdaroğlu da, Kılıçdaroğlu'nun yakın akrabası CHP vekili Hüseyin Aygün de, daha böyle yüzlerce kişi de "Katiller, sorumlular şu kişilerdir." diyemedi.
Tarihin bu kısmı daha fazla aydınlatılamıyor, şimdilik... ''Atatürk'ü koruma kanunu'' olarak anılan, 5816 sayılı, hukukun temel normlarına ve Anayasa'nın eşilik ilkesine aykırı, tamamen keyfi ve yine gizli Yahudi Menderes ile Bayar'ın marifeti olan yasa, gerçek tarihi anlatmanın önündeki en büyük engel.
Gereksiz tartışmalara girmeden önce şuralarda ispat edilen sarsıcı gerçekleri bilseniz, iyi olur ve böylelikle kendinizi rezil etmezsiniz.
ilk yorumu sen yap
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.