40 milyar dolarlık The Yenge...
Sizin hiç 40 milyar dolarlık masrafı olan yengeniz oldu mu?
Oldu, oldu da haberiniz bile olmadı.
İkinci bir ''Atatürk pususu''ndan kıl payı kurtuldu bu devlet ve millet...
Kemal Derviş denilen yedi ceddi Yahudi ama kendisi Türk ve Müslüman görünen ve Dünya Bankası'nın 39. başkan yardımcısı kişi, memleketin yeni Atatürk'ü yapılacaktı. Yahudi iç çekişmeleri-kavgaları yaşanmıyor olsaydı, nerede ise yeni Atatürk planı da, ilkinde olduğu gibi başarı ile neticelenecekti.
İçimizdeki İsrail'in basın ve medyası tarafından, yeni bir Atatürk olması için gereken her ortam hazırlanmıştı. Artık milletin kahvehanede değil, tuvalette bile mevzusu Kemal Derviş'ti. Hiçti, kimsenin adını duymuşluğu yoktu, bir anda dev olmuştu. Ve ''tek çare'' ve ''kurtarıcı'' olmuştu.
Yanında bir de karısı olduğu iddia edilen kişi vardı. O da CIA casusuydu ve karısı olduğu iddiaları TAMAMEN yalandı. Basın-medya bunu bilmiyor muydu? Elbette biliyordu ama zaten sözde Türk basını da gizli Ermeni ve gizli Yahudi doluydu, dolu... Sorulur mu, tabii ki kadın da Yahudiydi...
Sabetayist bir gizli Yahudi olup, siyasi, ilmi, fikri, askeri hiçbir sahada, hiçbir kayda değer başarısı olmayan Mustafa Kemal de, aynı böyle Atatürk yapılmıştı. 1915'te hiçti, 1916'nın başında dev olmuştu. Artık ''tek çare'' ve ''kurtarıcı'' olmuştu.
Bu görüntüye girebilmek için daha önce Sultan Vahdettin'in kızını bile istemiş, damat-ı şehriyari olmak istemiş ama alamamıştı sultan kızını... Nasip Çanakkale savaşının sonrasına imiş...
Çanakkale savaşları sırasında 19. yedek tümenin başında sıradan bir albaydı. Orduda onun gibi tonla albay vardı. Osmanlı ordusu Alman subayları ile doluydu ve bu Alman subaylarının bile binlercesi, bu savaşlarda Kemal'den daha çok bu devlete ve millete hizmet etmişti.
Savaş bitene kadar nerede ise elini hiçbir şeye sürmedi. Esad paşayı, Selahaddin Adil paşayı, diğerlerini, onca gerçek kahramanı gizleyip, yedek tümen komutanı Selanikli Sabetaycı Yahudi Kemal'i kahraman yaptı İstanbul basını. Çünkü İstanbul basını çok önceden, İttihatçılar zamanında hatta birinci meşrutiyetin ilanından bile önce Yahudi kontrolüne girmişti. O zamanlar cumhuriyet rejimi kurmak onlar için bile hayaldi. Meşrutiyet ilan edilebilse, bu bile büyük başarı idi tamamen İngiltere'ye çalışan İttihatçılar için...
İttihatçılar da küllü Yahudiydi desek yalan olmaz. Birkaç da Türk ve müslüman görünen Ermeniler vardı ve zaten Kemal de bu gizli Yahudi pususu İttihaçıların içinden çıkmış biriydi.
Kemal de, dönemin süper gücü İngiltere ile çok sıkı fıkıydı. Hatta gün geldi, kendi parası ile çıkartıp sahibi olduğu gazetede İngiliz işgal valisi olmaktan gurur duyacağını, kendi yazısında, açıkça yazmakta bir beis bile görmedi.
Öteki Kemal, yani Derviş olanı... O da dönemin süper gücü ABD ile sıkı fıkıydı. Karısı olduğu iddia edilen ve toplum iyice sahiplensin diye adı ''yenge''ye çıkarılan kişinin bile CIA casusu olması, ve aslında karısı falan olmaması, gören gözlere her şeyi anlatıyordu.
Zaten sözde devlet kurucusu olan, aslında İngiliz istihbaratı namına Osmanlıya, hılafete, saltanata ve Türk-İslam kültürüne son verip Cumhuriyet rejimi kuran Kemal'in de karısı İzmir'in en meşhur Sabetaycı Yahudi ailelerinden birinin kızı olan Latife idi. Kader işte... Sabetaycı Adnan Menderes ile bacanak olacaktı Adıtürk, olmadı... Gitti Latife'yi aldı. Sonra Latife resti çekti baba evine gitti. Nerede ise İngiltere'nin ve içimizdeki İsrail'in bütün planları Latife yüzünden bozulacaktı. Zaten bu planlar bozulmasın diye Atatürk'ün sevgilisi Fikriye de Çankaya köşkü önünde vurulmuştu. Birkaç yıl önce kapattı savcılık soruşturmayı. Takipsizlik kararı verdi. Fikriye'yi kimin vurduğu ya da vurdurduğu hala meçhul kaldı. Mevzunun buradan ötesi çok dallanır, budaklanır. Bize aylar hatta yıllar gerekir, detayları tek tek incelemek için...
Şimdi siz bana inanmıyor ya da inanamıyor musunuz? Ezberiniz mi bozuluyor? ''Olamaz ya, nasıl olur?'' mu diyorsunuz... İşte sayfa sizin. Sonuna kadar tartışalım, herkes ispatlarını koysun ortaya... Ama dürüst hareket edelim. Ben kesin ve somut deliller ile ispat edersem ki, uzun yıllardır ediyorum, herkes gerçekleri kabul etsin...
Ha bir de, hususi bir gayretle, tekrar tekrar böyle yazılar yazıyorum, 74 ay az geldi, 7.400 ay hapis cezası verilsin, hatta doğrudan idam cezası verilsin diye, kimse gidip sözde devlet kurucusu Adıtürk'ün hatırasına hakaretten yeni davalar açmıyor bana, eskiden açtığı gibi? Ne oldu, ne değişti?
Nerede Kamalist savcılar ve hakimler? Nerede Kamalist akademisyen tarihçiler? Nerede bu her yıl birkaç Adıtürk kitabı yazıp köşe olan araştırmacı yazarlar?
Nerede bu Prof. Vahdettin Engin? Neden bana hiç müdahil olmadı bu çok ateşli tarihçi Sinan Meydan? Bu yayınladıklarım, yazdıklarım, kendi sosyal medya hesaplarında kendisine soruluyor ve cevap bile veremiyor diye mi?
Ya, memleketin en önde gelen ve muteber görülen tarihçilerinin bile ''gık'' diyemeyip aciz kaldığı, susmak ve geri durmak zorunda kaldığı gerçekleri yayınladım diye, Kamalist hakimlerin ceza yağdırmaya haklarının olduğunu düşünmesi midir ''muasır medeniyetler seviyesi'' ve ''çağdaşlık''?
Haydi yeniden tartışalım; kim aslında çağdaş olan, medeni olan ve kim aslında yobaz olan?
ilk yorumu sen yap
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.